İmparator Alexius ve Antiokya (Antakya) Kuşatması
1097, Bizans İmparatorluğu
Avrupa'da hem politik, hem de dinsel olarak bir güç bölünmesi
yaşanıyordu. Dokuz yüz yıllık tarihinde Roma İmparatorluğu'nun doğusu ve
batısı arasındaki fark çok belirgindi ve ayrılması doğaldı. O zamanlar
Batı'da Bizans İmparatorluğu pek önemli görülmüyordu. Asillerin ve
baştakilerin günlük yaşamları ise merak ediliyordu.
İznik Konsülünün aldığı kararlar bile Hıristiyanların çıkarlarından daha
az önemliydi. Hükümetler bölünmüş olsa bile Büyük Roma
İmparatorluğu'ndaki yerlerini hatırlıyorlardı. Bu öyle güçlü bir imajdı
ki, bin yıl sonra bile Avusturya monarşisi kıskançlığını sürdürecekti.
Yunanca konuşan ve kendilerine Rhomaio, imparatorluklarına Romania diyen
vatandaşlar da vardı. Avrupa'yı bölen din değildi, Konstantinopol'de
tahta çıkan imparator Alexius'du.
İslam orduları Suriye'yi ve Balkanların çoğunu fethettiğinde Bizans'ın
vergi geliri de hayli düştü. Sonuç olarak imparator gelirlerini
artırmanın yollarını aradı. Birçok çabasından biri de Roma'daki Papa'yı
yardıma çağırmak oldu. Uydurulan bahane de kutsal toprakları
özgürleştirmekti.
Papa'nın ise bir sorunu vardı. Pek çok işsiz asker etrafta başı boş
dolanıyordu. Alexius'dan yardım isteyen bir mektup alınca, Tanrı'nın iki
soruna birden bir çözüm gönderdiğine inandı. Papa Urban kutsal
toprakları kurtarmak için yapılacak bir haçlı seferi için çağrıda
bulunmaya başladı. İşsiz ve sabırsız askerler, topraktan yeterince
kazanamayan çiftçiler ve onur kazanmak isteyen soylular ya da evlerinde
sıkılanlar söz verilen cennet mekanlarını kazanmak için orduya katıldı.
Alexius birkaç bin adam beklerken binlerce şövalye ve askerin çağrısına
yanıt verip Konstantinopol'e gelmekte olduğunu öğrendi. Bu kadar çok
insanı kendi şehrinde barındıramazdı Alexius. Ayrıca gelenlerin,
ülkesinden arta kalanı elinden alma ihtimali de yüksekti. Gelenlerin
çoğunun burnu büyük, şiddet düşkünü ve aynı zamanda cahil olması da
durumu zorlaştırıyordu. Zaten bir yüzyıl sonra bu korkulan da
gerçekleşecekti. Konstantinopol Osmanlı Türklerine geçtiğinde nüfus
yüzde altmış azalmış olacaktı.
Bizans İmparatoru bir çözüm buldu. Haçlı ordusu ulaştığında askerler ona
bağlılık yemini etmeden kimseyi içeri almayacağını açıkladı. Bu aynı
zamanda fethettikleri toprakların da ona ait olması anlamına geliyordu.
Bu, iyi güzeldi de, bağlılık ilan edilen lordun da sorumlulukları
vardır. En önemlisi de yardım ve koruma sağlamalıydı. Batı
krallıklarında bu çoğu zaman yakalanan bir şövalye için gerekli fidyeyi
ödeyip onu kurtarmak anlamına gelirdi. Bu, bütün şövalyelerin hatta
düşmanların bile birbirini tanıdığı küçük Batı krallıklarında uygulanan
bir yöntemdi. Ama Alexius, güçten düşmüş olsa da büyük bir
imparatorluğun başındaydı. Büyük bir ihtimalle o zamanlarda
Konstantinopol'de Paris'tekinden çok insan yaşıyordu.
Alexius yeni "kullarım" apar topar savaşa gönderdi ve birkaç ay içinde
bu ordu bir Selçuklu Türk birliğini yendi, Antiokia'yı'u (Antakya)
kuşattı. Kuşatma uzun sürdü, bu da Selçuklulara yeni bir ordu kurmak
için zaman kazandırdı. Haçlılar Alexius'un zamanında gönderdiği erzak
sayesinde kuşatmayı başarıyla sonuçlandırdı. Ama birkaç ay sonra bu kez
Selçuklu ordusu Antioch'u kuşattı. Ancak Selçuklular surları aşamadı ama
bir süre sonra yeni bir ordu daha oluşturdular.
Batı'da beklendiği gibi Haçlılar bağlılık yemini ettikleri lordun gelip
kendilerini kurtarmasını beklediler. Alexius'un ise sadece bir ordusu
vardı. Hem Konstantinopol'ü korumak, hem de işgale karşı savaşmak gibi
iki işlevi vardı ordunun. Alexius'un kullarına yardım etmesi gereken bir
tanrı gibi mi, yoksa ülkesini koruması gereken bir imparator gibi mi
davranacağına karar vermesi gerekiyordu. Antioch'a ilerlerse hızlı ve
kayıpsız bir zafer kazanması gerekirdi, çünkü ordusu zarar görürse
Konstantinopol'ü savunacak kimse kalmayacaktı. Oraya kadar gidip de
başaramazsa geri dönüşü, telafisi yoktu. Türkler koruma sözü verdiği
milyonlarca insana ulaşacaktı.
Karar Romalı stratejisine uyuyordu. Ordusu bir garanti olarak duracaktı
ve haçlıları kendi imkanlarıyla bırakacaktı. Onların sadece lordu
olmuştu ve imparatorluğu daha önce gelirdi. Haçlılar bunu bir ihanet
olarak gördü ve çok sinirlendi. Ama öfke önemsiz bir tepkiydi. Bir ay
sonra büyük bir sürpriz yaparak, haçlı ordusu Antioch'dan kaçmayı
başardı. Bu kaçışın ardından moral bulan askerler başka şehirleri ele
geçirdiler. Alexius'a verdikleri bağlılık sözünden Alexius'un ihaneti
dolayısıyla kurtulmuşlardı. Artık kendi krallarının emirlerine uymaya
karar verdiler. Bu haçlılar artık kahraman olmuştu. Batı Avrupa'ya
döndüler ve Alexius'un onursuzluğundan ve iki yüzlülüğünden bahsettiler.
Alexius'un korumayı seçtiği şehir sakinlerinden biri olsaydınız doğru
kararı verdiğini düşünürdünüz. Haçlılar zaten güçsüzleştiği ve onlardan
umut kesildiği için askeri açıdan da doğru karar buydu. Ancak Batı
dünyasının soylularını yardıma ihtiyaçları olduğunda yalnız bırakmakla
iki Avrupa'yı birbirinden ayırdı ve bu ayrım hala devam ediyor.
Zaten çabaları da başkenti kurtarmak için yeterli olmadı. Alexius'un
aldığı bu karar yüzünden Bizans'ın düşmanları olduğu fikriyle büyüyen
bir sonraki nesil, Konstantinopol'ü Hıristiyan dünyasının bir parçası
olarak görmedi. Şehir 1453'te de Türklerin eline geçti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder