Ortadoğu'ya yapılan Haçlı Seferleri
Kudüs, 1095
Her şey ideallerin en asiliyle, sözde barbar kafirlerin elinde olan
kutsal toprakları kurtarmak arzusuyla başladı. Bununla da bin yıl süren
savaşlar ve bugüne kadar artan bir şiddetle gelen ve tehdit eden, her an
patlamaya hazır bir bomba ortaya çıktı. Ama bu idealizmin arkasında
daha pratik ve ticari sebepler vardı.
Avrupa'dan her yıl binlerce turist bölgeyi ziyaret etmeye gidiyor ve
ticareti canlandırıyorlardı. Avrupalılara ilaveten, yedinci yüzyılda
Bizans İmparatorluğu'ndan Kutsal Toprakları alan Araplar da bölgeyi aynı
şekilde kutsal sayıyorlar, Kudüs'ü Mekke ve Medine'den sonra üçüncü
kutsal şehir kabul ediyorlardı.
11. yüzyılda daha dindar bir görüşe sahip olan Selçuklu Türkleri bölgeye
geldiğinde işler biraz kızışmaya başladı. Artık, ara sıra turistlerin
saldırıya uğradığı oluyor, yeni vergiler ödemek zorunda kalıyorlar,
katırları kaçırılıyor ve cinayetlere kurban gidiyorlardı. Elbette,
Avrupa'ya bunların haberi geliyordu. Yapılan haksızlıklar anlatıla
anlatıla abartılı boyutlara varıyordu. Ama aynı şekilde bir gemi dolusu
Müslüman on birinci yüzyıl Paris'ine ya da Londra'sına gelmiş olsaydı,
başlarına neler geleceğini ancak Allah bilir.
Konstantinopolis şehrinin karşı karşıya kaldığı tehlike, endişeyi daha
da artırdı. Selçukluların Kudüs'ü almasından bir sene önce, 1071'de
Bizans ordusu Malazgirt Savaşı'nda ağır bir yenilgiye uğramıştı. Sonraki
yirmi sene boyunca Türkler Anadolu'nun içlerine doğru ilerlemişlerdi.
Öyle ki artık Konstantinopolis bile güçlü bir saldırı karşısında teslim
olacak gibiydi.
Bizans imparatorları, özellikle papaya mektup yazarak Batı'ya acil
yardım çağrılarında bulunmaya başladılar. Katolik kilisesi ve Bizans
İmparatorları arasındaki ilişki yüzyıllardır gergindi. Aralarındaki en
önemli anlaşmazlık imparatorun papanın üstünlüğünü kabul etmemesiydi.
Yaklaşan Selçuklu tehlikesiyle imparator köşeye sıkıştı ve papayla
anlaşmayı kabul etti. Ayrıca, eğer Konstantinopolis düşerse Avrupa'nın
kapılarının açılacağını ve yakında Orta Avrupa'nın savaş alanına
döneceğim söyleyerek ikna etti.
Sonunda, Papa II. Urban, tabii başka nedenlerin de etkisiyle 1095'de
harekete geçti. Bizanslıların öne sürdüğü gibi, şehrin Avrupa
savunmasında bir ön cephe olmasının ne denli önemli olduğunu anladı.
Ayrıca ortalıkta boşta gezen çok fazla zırhlı şövalye vardı ve sadece
şiddet kullanmayı biliyorlardı. 11. yüzyıl Avrupa'sında baş gösteren
sıkıntı, bazı açılardan günümüzün kentlerinin başına bela olan silahlı
çetelerin durumuna benziyor, silahsız birçok kişi arada kalıyordu.
Katliamın önüne geçemeyen papanın aklına bir çözüm yolu geldi. Madem
birbirlerini öldürmelerini engelleyemiyordu, belki de onları kafirlerin
üstüne salmak daha akıllıca bir fikirdi. Hıristiyan olmayanları Tanrı
adına öldürmek günah değildi, saldırgan enerjilerini kullanabilirlerdi
ve bu arada daha da önemlisi şiddet başka bir yerde olurdu. Sonunda,
Kutsal Toprakları kurtarmanın çok iyi olacağına ve Tanrının zaferine
hizmet edeceğine karar kıldı.
Böylece, II. Urban 1095'de yaptığı ateşli bir konuşmayla Kutsal
Toprakları kurtarmak için Kutsal Savaş ilan ettiğini açıkladı ve o
zamana kadar tahmin edilemeyecek büyüklükteki saldırgan bir kitleyi
serbest bıraktı.
11. yüzyılda lojistik destek sağlamadaki en büyük sıkıntı insan toplamak
olduğundan Urban, haçlı seferinin, profesyonel askerlerin yardımıyla
iyi düzenlemiş, yirmi, otuz binden fazla olmayan küçük bir ordudan
oluşacağını sanıyordu. Maalesef birkaç ay içerisinde Keşiş Peter'in
yönetiminde neredeyse yüz bin kadar köylü kendi Halk Haçlı Birliği'yle
yola çıktı. Peter, kullandığı düz bir mantıkla hayli ikna ediciydi;
Tanrı'nın basit insanları sevdiği için, Kutsal Toprakları kurtarma
onurunu de kesinlikle onlara bahşedeceğini anlatıyordu.
Bu güruh Macaristan'a girdiği zaman bir kısmı çoktan açlıktan kırılmaya,
diğer kısmı da çapulculuğa başlamıştı. Konstantinopolis'e geldiklerinde
imparator, hiç bekletmeden köylüleri hemen Anadolu'ya gönderdi. Orada
kendilerini beklemekte olan Türkler tarafından da hemen kılıçtan
geçirildiler.
İlk haçlı seferi 1097'de Konstantinopolis'e geldiğinde çok korkmuş
imparator Alexius'la karşılaştılar. Yüz bini aşan sayıları ne bir
düzenlemeyi, ne de yiyecek sağlamayı mümkün kılıyordu. İmparator,
kendisine sadakat yemini edecek ve esas amacı doğrultusunda, yani
Anadolu'yu geri almak için savaşacak küçük, profesyonel bir birlik
istemişti. Kutsal Topraklar her zaman sadece ideal bir amaç olmuş, ama
bunun başarılabileceğine kimse inanmamıştı. Şimdiyse on binlerce
kavgacı, disiplinsiz şövalyeyle, serflerle ve kibirli prenslerle karşı
karşıya kalmıştı. Bunların çoğu da daha birkaç sene önce Bizanslılara
karşı savaşmışlardı.
Bu kalabalığın eline fırsat geçerse kendi tacını başından alacaklarından
korkan imparator, şehrin kapılarını kapattırdı. Haçlılar da
Bizanslılardan hiç hoşlanmıyorlar ve güçlü olmalarından nefret
ediyorlardı. Bu kadar yolu, sadece bir imparatorun kişisel çıkarları
uğruna savaşmak için gelmemişlerdi.
Kutsal Toprakları almak, böylece bütün günahlarını affettirmek ve bu
uğurda ölüp şehit olurlarsa cennete kesin bir gidiş bileti elde etmek
istiyorlardı. Bizanslılar bu yeni orduyu beslerken sıkıntılı bir zaman
geçmeye başladı. Haçlı askerleri bir şekilde çıkar sağlamanın yollarını
hızlandırmayı düşünmeye başladılar. Yüksek amaçları yavaş yavaş arka
planda yerini alıyordu.
Sefer sözüm ona Bizanslıların yönetiminde bir sonraki bahar başladı.
Sonraki iki sene çok kanlı geçti. İklim ve bölge Fransız, Alman ve
İngiliz askerlerine tamamen yabancı olduğundan büyük sıkıntılar çekildi.
Yakıcı sıcaktan ve savaşlardan adamların en azından üçte ikisi yolda
öldü. Sonunda, neredeyse üç sene sonra hedeflerine, Barış Prensinin
Kutsal Şehri olan Kudüs'e vardılar.
Çatışma başladı, surlarda gedikler açıldı. Böylece tarihin en kötü ve en
kanlı katliamlarından biri, şehirdeki hemen hemen herkesin kılıçtan
geçirilmesiyle gerçekleşti. Saldırganlar ruhlarının ebedi kurtuluşla
korunduğuna inandıklarından kentin yarısından fazlasının Yahudi ve
Hıristiyan olması onları pek etkilemedi.
Böylece Birinci Haçlı Seferi sona erdi. Çarpışmaların devam etmesine
rağmen seksen yıl boyunca Kutsal Topraklar Haçlı eyaletlerine bölündü.
Papanın planıyla aslında Kutsal Topraklar kurtarılmıştı, ama bu uğurda
yüz binlerce insan canından olmuştu.
Ama bu arada durum giderek kötüleşiyordu. Tarihçiler olayları belli
gruplarda sınıflandırmayı sevdiklerinden daha sonra kitaplarda İkinci
Haçlı Seferini, Üçüncü Haçlı Seferini okuruz. Halbuki hepsi birbiriyle
bağlantılı bir sürecin parçasıdır. Bölgeye, iki yüzyıldan fazla bir süre
Haçlı Seferleri yapıldı. Bazıları gerçek dini duygularla, bazıları da
günahlarının affolunması için gidiyordu. Ama büyük bir kısmını
ilgilendiren, toprak ya da elde edecekleri ganimetlerdi.
12. yüzyıl boyunca Fransa'dan, hatta Norveç'ten ve Danimarka'dan bile
haçlılar geldi. İskandinavya'dan gelenlerin çoğu Kudüs'e varabilmek için
Rusya büyüklüğünde yol kat ettiler. Art arda süren saldırıların en
ünlüsü, efsanevi Aslan Yürekli Rişar'ın yürüttüğü Üçüncü Haçlı
Seferi'ydi.
Üçüncü Haçlı Seferi, gerçekten de akla yatkın bir sebeple başladı.
1187'de, kendi Müslüman Haçlı Seferi'ni yapan Selahaddin Kudüs'ü
Hıristiyanların elinden geri almıştı. Batılı güçlere yapılan bu hakaret
karşısında İngiltere, Fransa ve Kutsal Roma İmparatorluğu kralları, eski
anlaşmazlıklarını bir kenara bırakarak kutsal seferde bir araya
geldiler.
Rişar altı yıldan fazla savaştı. Savunma o kadar kuvvetli ve akıllıcaydı
ki, ancak bir kere Kudüs yakınlarına gelebildiler. Sonunda en iyi şeyi
yaparak bir barış anlaşmasında karar kıldılar. Anlaşmaya göre, Batılı
turistler Kutsal Şehir'i ziyaret edebileceklerdi. Rişar ülkesine geri
dönerken yolda bir düşmanı tarafından pusuya düşürüldü. Aslında
İngilizler, Rişar'ı kaçırana teşekkür bile edebilirlerdi. Çünkü efsanevi
olmasının bir nedeni de tahta çıktığından beri İngiltere'ye ayak
basmamasıydı. İngiltere onun için dipsiz bir para kuyusu ve asil
amaçlarını gerçekleştirmek için adam yollayan bir yerdi.
Sonunda ülke iflas etti ve kendisi için istenilen fidyeyle daha büyük
bir maddi sorun yarattı. İşin en garibi, John kardeşini kurtarmaya
çalışırken ülkenin kötü bir durumda olmasının tüm suçu onun omuzlarına
yükleniyordu. Rişar ülkesine döndüğünde, yeni bir ordu hazırlıklarına
girişerek ülkeyi daha da fazla borca soktu. Sonra da eski müttefiki
Fransa'ya saldırdı ve kısa bir süre içinde orada öldürüldü. John,
hükümdarlığı boyunca yapılan zararı onarmakla uğraştı ve daha da kötü
bir üne sahip oldu.
Haçlı Seferleri hala devam ediyordu. Bir sonraki yüzyılda bir düzineden
fazla sefer düzenlendi; bunların arasında en yıkıcı olanı Dördüncü Haçlı
Seferi'dir. Fransa'dan yola çıkan ordu Venedik'te ulaşım aracı ararken
yine tarihte görülmemiş bir "iyi fikir" bulundu. Diplomatik zekalarıyla
ünlü Venedikliler, Fransızları Kutsal Topraklara götürmeden önce kendi
çıkarları için Zara'yı (bugünkü Zadar) Macaristan'dan geri almak için
ücretli asker olarak kiralamak istediler.
Fransızlar bu anlaşmayı kabul ettiler. Zara geri alındı ve yağma edildi.
Bunun sonucunda Papa tüm orduyu aforoz etti. Ondan sonra her şey kötüye
gitmeye başladı. Venedikliler, kiralık ordularına şimdi de Bizans'taki
zenginlikleri anlatmaya başladılar. Bizans İmparatoru'nun tahttan
indirilen bir akrabasına yardım etmek amacının arkasına sığınan Haçlılar
Konstantinopolis'e girdiler. Şehri yakıp yıktılar, yağmaladılar ve
nüfusun hatırı sayılır bir bölümünü katlettiler. Sonra da tahta kukla
bir imparator oturttular.
Haçlıların esas amacı olan Konstantinopolis'i Türklere karşı korumak
tamamen bırakılmıştı ve bu hain saldırının Avrupa'ya da zararı çok büyük
oldu. Sonunda, eski Bizans İmparatorluğu ailesi yavaş yavaş bu kadim
şehrin tahtına tekrar geçti, ama artık eski güç ve pırıltının sadece
gölgesi vardı. İmparatorluğun çöküşü ise baştakilerin o andan itibaren
takındığı tutum yüzünden hızlandı.
Dördüncü haçlı ordusu savaştan elde ettikleriyle geri döndü. On yıl
sonra papa tekrar denedi. Bu ordu Mısır'da bir saldırı üssü oluşturmaya
çalıştı. Bu, sıradışı bir plandı ve sonunda Nil deltasının salgın
hastalıklarla dolu ortamında gerçekleşmesi mümkün olmadı.
Ama yine de çaba gösterildi. 1260'larda bölge Moğol istilasına
uğradığında savaşçı olarak yetiştirilen kölelerden gelen bir hanedan,
Memlükler Mısır'ı yönetiyordu. Kendi aralarındaki anlaşmazlıklar
yüzünden haçlılarla işbirliği yapma eğilimindeydiler. İki taraf da
yakında oraya ulaşması beklenen Moğollara karşı haçlılarla birleşmek
istiyordu. Ancak buna gerek kalmadı çünkü Moğollar Kudüs'ü geçtikten
sonra geri çekildiler.
En korkunç haçlı seferlerinden biri çocukların katıldığı haçlı
seferiydi. Avrupa'nın ortaçağdaki şehirleri yetim ve öksüz çocuklarla
doluydu. Bazı insanlar, yetişkinlerin yapamadıklarını, çocukların
yapacaklarına inanıyordu. Çünkü günahsız oldukları için, kutsal
topraklara ilerlerken tanrı onları koruyacaktı. Binlerce Avrupalı çocuk
yollara döküldü. Yol boyunca hayatta kalmak için de dileniyor ve
hırsızlık yapıyorlardı.
Kilise çocukları vazgeçirmek için çaba gösterdiyse de masum bir şekilde
kendilerini ortaya atmalarına hiçbir şey engel olamadı. İtalya
kıyılarına ulaşan çocuklar toplandı ve liderler gemi sahipleriyle
çocukları kutsal topraklara götürmeleri için anlaştı. Ama bu çocukların
hepsi gemilere yüklenip Kuzey Afrika'ya götürüldü. Orada da köle olarak
satıldı.
Haçlı seferlerinden birinde ise Fransa'nın dışına bile çıkılamadı.
Fransız kralı papayla işbirliği yapıp ülkenin güneyinde yaşayan
Albigenlere karşı bir kutsal savaş ilan etti. Kuzeyde yaşayan binlerce
Fransız asilzadesi de bu savaşa katıldı. Oluşturulan güç Provence
bölgesine girdi ve Albigen olanları da olmayanları da öldürdü ve
topraklarını ellerinden aldı.
Haçlı ruhu sonunda 14. yüzyılda, Kudüs'ün Memlûk ve Osmanlı
saldırılarına karşı koyamayıp düşmesiyle son buldu, yüzyıl savaşları,
İtalyan şehir devletlerinin anlaşmazlıkları ve Büyük Salgın Haçlı
Seferlerini bitirdi. Sonuç korkunçtu. Bizans İmparatorluğu darmadağın
oldu. Yüz binlerce insan öldü ve Müslümanlar Avrupalıları mutlaka
püskürtülmesi gereken işgalciler olarak görmeyi öğrendi. Savaş ve
özgürleşmenin ardındaki olumlu fikirler her zamanki gibi hırsa, idealizm
çılgınlığına, dinsel bir nefrete; zalim ve uzun bir acıya dönüştü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder