Afrika kabilelerinin çoğunda olduğu gibi Dogonlar’ın geçmişi de oldukça
karanlıktır. Dogonlar’ın şu anda yaşadıkları Bandiagara Platosu’na 13.
ve 16. yüzyıllar arasında yerleştikleri tahmin edilmektedir.
İnsanbilimcilerin çoğu, sayıları iki milyona varan Dogonlar’ı “ilkel”
olarak tanımlasalar da Dogonlar, batı teknolojisine karşı olan
ilgisizlikleri bir yana, zengin ve bir o kadar da karmaşık bir dine ve
yaşam felsefesine sahiptirler.
Dogonlar’ın ünü, ortaya attıkları ilginç ve şaşırtıcı iddiadan ileri
gelmektedir. Bu Batı Afrika kabilesi, atalarının dünyadan 8,6 ışık yılı
uzaklıktaki Sirius yıldız sisteminden gelen uzaylılar tarafından
eğitildiklerine inanmaktadır. Bu kadar ilkel ve her şeyden uzak bir
biçimde yaşadıkları halde gökbilim alanında olağanüstü ayrıntılı bilgiye
sahip olmaları da bu iddialarını desteklemektedir.
1931 yılında Fransız insanbilimcileri Marcel Griaule ve Germaniae
Dieterlen, Dogonlar’ı geniş çapta incelemeye karar vermiş ve 21 yıl
boyunca Dogonlar’la yaşamışlardır. Bu iki insanbilimcinin araştırmaları
Dogonlar hakkında pek çok bilinmeyenin keşfine olanak sağlamıştır.
Dogonlar’ın Gizemi Neydi?
Orion yıldız kuşağının hemen yanında bulunan ve Köpek Yıldızı olarak da
bilinen Sirius yıldızı ve onun çevresinde döndüğüne inanılan yıldız ve
gezegenler, Dogon mitolojisinin temelini oluşturmaktadır. Dogonlar,
Sirius yıldızının en parlak yıldız olduğunu, Sirius’un yanında çıplak
gözle görülmeyen küçük, yoğun ve sönük bir yıldızın daha bulunduğunu ve
bu yıldızın tam konumunu biliyorlardı. Potolo olarak adlandırdıkları bu
yıldızın, dünyada bilinen tüm maddelerden daha ağır bir maddeden
oluştuğuna ve Sirius’un çevresini 50 yılda döndüğüne inanmaktaydılar.
Oysaki batılı gök bilimciler 19. yüzyılın ortalarına kadar Dogonlar’ın
bahsettiği bu soluk yıldızın varlığından bile habersizdiler.
Sirius B ne zaman saptanabilmiştir; Bu konuda Isaac Asimov, şu bilgileri
aktarıyor:
İlk kez bir yıldızın gerçek uzaklığını hesaplayan gökbilimci olan
Friedrich Bessel, 1844 yılında Sirius'un devinimini inceliyordu.
Normalde yıldızlar kendine özgü devinimlerini yaparken pek ağır düz bir
hat üzerinde hareket ederler. Oysa Bessel'in Sirius yıldızında saptamış
olduğu, dalgalı bir devinimdi. Bessel, bu tuhaf durum üzerinde kafa
yordu ve yıldızı dikkati çekecek kadar yolundan uzaklaştırabilen şeyin
ancak bir başka yıldız olabileceği sonucuna vardı. Ancak Bessel yıldızı
görememişti.
Daha sonra 1862 yılında Amerikalı gökbilimci Alvan G. Clark yeni
teleskopunu test ederken Sirius'un yakınındaki sönük ışığın içinde bir
parıldayışın gerçekleştiğine dikkat etti. Başlangıçta bunu teleskopunda
bir defo sandı. Ama gökbilimcinin sonraki incelemeleri, sönük bir
yıldızı görmekte olduğunu ortaya koymuş ve bu yıldıza Sirius B ismini
vermiştir. Ayrıca 1920’lerde ortaya çıkmıştır ki Sirius B bir “cüce
yıldız”dır. Cüce yıldızlar oldukça soluk ışıklı, küçük fakat yoğun
yıldızlardır. Sirius B gerçekte Dünyadan daha küçük olmasına rağmen,
tıpkı Dogonlar’ın belirttiği gibi o kadar yoğundur ki, kendisinden
alınan bir çay kaşığı dolusu madde 5 ton ağırlığına gelir.
Günümüzde kitapları en çok okunan bilim yazarlarından Isaac Asimov da,
Patlayan Güneşler adlı kitabında Sirius yıldızının kütlesine
değinmektedir:
...Gökbilimciler Sirius B'nin çekim gücünden onun kütlesinin
Güneş'imizin kütlesinin 1.05 katı olduğunu hesaplamışlardı. Ve bu
kocaman kütle, Dünya'mızın boyutlarındaki küçük bir hacim içinde
sıkışmış olarak bulunuyordu. Dünya'nın ortalama yoğunluğu (kuşkusuz tüm
gezegenimizi homojen bir kütle olarak düşünürsek), her metre kübü
yaklaşık 5500 kg olarak bulunur. Oysa Sirius B'nin yoğunluğu bunun
530.000 katı olarak hesaplanmaktadır. Bu durumda, Sirius B'nin bir metre
kübünün ortalama yoğunluğu yaklaşık 3 milyar kg'dır. Bunu gözle görülen
bir örnekle açıklamak istersek, sözgelişi bir Amerikan madeni 25
cent'i, Sirius B'yi oluşturan maddelerden yapılmış olsaydı böyle bir
paranın ağırlığı 1.9 ton kadar olacaktı.
Daha da ilginci, Dogonlar’ın bilgilerinin sadece bununla kalmayıp aynı
zamanda, modern dünyamızda ilk kez Galileo tarafından gözlemlenen
Jüpiter’in dört uydusundan ve Satürn’ün yalnızca teleskopla görülebilen
halkalarından da haberdar olmalarıdır. Dogonlar, ayrıca, sayısız
yıldızın varlığına ve Dünyanın da içinde yer aldığı Samayolu’nun sarmal
bir gücü olduğuna inanıyorlardı.
Dogonlar sahip oldukları bilgilerin çoğunu sembollerle anlatmışlardır ve
bu sembollerinin temelinde Nommo'lar diye adlandırılan ve dünyayı
uygarlaştırmak için uzaydan geldiğine inanılan hem karada hem de suda
yaşayabilen varlıklardır. Dogon rahiplerine göre, eski zamanlarda Sirius
sistemindeki bir gezegenden dünyaya inen Nommolar sahip oldukları
bilgileri o zamanki rahiplere öğretmiş, onlar da bunları yeni kuşaklara
anlatmışlardı. Nommolar dünyanın yaratıcıları olduğu kadar, insanoğlunun
ataları ve ruhsal ilkelerin koruyucuları, “yağmuru yağdıran güçlerin ve
suların mutlak sahipleri” idi.
(Nommo’nun Gemisi, Mali Cumhuriyeti’nde yaşayan Dogon yerlilerinin
mitolojisinde Sirius yıldız sisteminden Dünya gezegenine gönderilenleri
ifade eden bir terimdir.
Nommo’nun gemisi terimi, Dogon inanışında, kimi zaman Sirius sisteminden
Dünya’ya gelen maddi bir uzay gemisinden söz ediliyormuş gibi, kimi
zaman da manevi anlamlar içeren bir sembol olarak kullanılmaktadır.)
Dogonlar üzerinde araştırma yapan Amerikalı bilim adamı Robert Temple,
bir Nommo uzay gemisinin gelişini ve dönerek yere inişini simgeleyen
resimler bulmuştur. Geminin Dogon ülkesinin güneydoğusuna indiği
söyleniyordu. Dogon rahipleri geminin inişini tanımlarken onun kuru
toprağa indiğini ve oluşturduğu girdap dolayısıyla bol miktarda toz
kaldırdığını anlatmaktadırlar.
Dogonlar da Sirius’lu gezginlerin bir gün geri döneceğine
inanmaktadırlar: “Göklerde bir yıldız belirecek ve bu Nommo’nun yeniden
dirilişinin işareti olacak.” der bir yazıt.
Dogonlar ve Sirius yıldızıyla aralarında kurdukları bağ, UFO
araştırmacılarının olduğu kadar yaratılış teorisyenlerinin,
astronomların ve bilim adamlarının da ilgisini çekmiş, bu kabilenin
kökenleri ve sahip oldukları derin astronomi bilgisine nasıl ulaştıkları
hakkında pek çok araştırma yapılmıştır. Arkeolog-yazar Erich Von
Daniken Dogon inançlarını kabullenmiş ve bu bilgileri, geçmişte dünya
dışı varlıkların dünyamızı ziyaret ettiğinin kesin bir kanıtı olarak
yorumlamıştır. Gerçekten de “ilkel” Dogonlar’ın yüzyıllardır sahip
olduğu bilgileri bilim henüz yeni yeni keşfetmektedir. Bunun son örneği
Dogonlar’ın Sirius siteminde Emme Ya adını verdikleri ve Nommoların
gezegeni olduğunu söyledikleri üçüncü bir yıldızın varlığından
bahsetmeleridir. Bunun Popola (Sirius B)’dan dört kez daha hafif
olduğunu, yine Sirius B gibi 50 yıllık bir zamanda daha geniş bir
yörünge çizdiğini ve her ikisinin çapları arasında bir dik açı
oluştuğunu belirtiyorlar ve Emme Ya’nın bir de uydusu olduğunu
söylüyorlar. Hakikaten de Dogonlar’ın Emme Ya’sı vardır ve o astronomlar
tarafından ancak 1995 yılında keşfedilmiş olan Sirius C yıldızıdır!
İşte bu Nommoların yaşadığı yıldızın keşfidir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder