Tam Bir Şehirli Yaklaşımı
1453, Konstantinopol
Bir savaşta insan sadece kendi teknolojisinin durumunu değil, rakibinin
de hangi yeni teknolojileri karşısına çıkarabileceğini hesaplamalıdır.
Konstantinopol şehri yedi yüzyıldan daha uzun bir süre İslam dünyasının
saldırısına uğramıştır. Önce 7. ve 9. yüzyıllar arasında Araplar, sonra
da 12. yüzyılda bölgeye gelen Türkler. Şehri kurtaran o gün için ileri
teknoloji sayılabilecek Rum Ateşiydi. Neft ve ziftten oluşan bir
karşımdı bu. O günün napalm bombası diyebileceğimiz formülü saklı olan
bu gizli madde gemilere yükleniyor ve bronz bir toptan ateşleniyordu.
Elli metreden daha geniş bir alan içerisinde tahtadan yapılmış hiçbir
gemi yaklaşamıyordu. Buna benzer alev atan mancınıklar da kale
duvarlarında sabit bir biçimde duruyorlardı. Böylece yedi yüzyıl boyunca
şehir saldırılara göğüs gerebilmişti. İmparatorluğun geri kalanı parça
parça elden çıktıysa bile şehir Bizans'ın elindeydi.
15. yüzyıl başlarında Roma İmparatorluğu'ndan geriye kalan bu şehir ve
birkaç küçük Ege adaşıydı. 1451'de daha sonra "Fatih" unvanını alan II.
Mehmet tahta geçti ve yedi yüzyıllık amacı gerçekleştireceğine ant içti.
Güçlü Konstantinopol şehri Osmanlı kılıcına boyun eğecekti. Mehmet,
kenti alma konusunda parlak fikirlerle gelen herkesin Hıristiyan,
Müslüman ya da Musevi olmasını önemsemeksizin ödüllendirileceği haberini
her yere saldı.
Top yapımındaki yeniliklerin yaygınlaşması henüz birkaç nesillik bir
olaydı. Önceki toplar küçüktü, yararsızdı ve hedefi tutturamıyordu.
Ancak kısa bir mesafe içinde isabet sağlayabiliyorlardı. Barut zamansız
patlayabilirdi, tehlikeliydi ve içindeki kömür, sülfür gibi maddeler
nakliye sırasında ayrılıyordu. Bunları bir arada tutmak için
geliştirilen teknikler henüz piyasada değildi.
Dolayısıyla bu yeni silah sistemi çok ses çıkaran bir oyuncaktan daha
fazlası gibi gözükmüyordu. Aslında Wright Kardeşlerin yaptığı ilk uçak
da tehlikeli bir uçurtmaydı ancak arkasından gelen Messerschmitt ve
Spitfire'lar çok şeyi değiştirdi.
Macaristan hükümdarı Urban toplara bayılırdı. Barutun zamansız patlaması
ve isabet sorunlarına bir çare bulmayı başardı. Eğer topların boyutu ve
güçleri artırılırsa doğru yere isabet etmesinin çok önemi kalmayacaktı.
Devasa büyüklükteki top mermisi nereye düşerse düşsün büyük bir alana
zarar verecekti. Hayallerindeki silah tam bir canavardı, bir tondan daha
ağır ve 120 cm. çapındaki bir top mermisini atabilecek bir top. Bu
süper topu destekleyecek 90 cm. çaplı mermi atabilen küçük toplar, küçük
taşlarla yüklü mancınıklar kuşatılmış bir şehirden gelebilecek her
türlü saldırıya karşı bu büyük topu da koruyabilirdi.
Bu silahların imal edilmesinin büyük bir paraya mal olacağını söylemeye
gerek yok. Süper silah beraberinde büyük bir asker gücü ve yüzlerce ton
barut gerektirecekti.
Urban bu silahın zafer kazandıracağını biliyordu ve iyi bir silah
tüccarı gibi bu fikri satmak için dolaşmaya başladı. Akla ilk gelen
müşteri adayı tabii ki Konstantinopol'dü. II. Mehmet'in orduları
Çanakkale Boğazının doğu tarafında toplanıyordu ve Osmanlı Türkleri
Bizans'a karşı kutsal bir savaş ilan etmişti. Urban'ın teklifini ilk
olarak İmparator XI. Konstantin'e götürülmesinde mutlaka az da olsa din
ve ırk birliğinin etkisi vardı.
Hazırladığı süper silahların planlarını göstererek buna sahip olacak
herhangi bir şehrin tüm saldırıları kolayca püskürtebileceğini anlattı.
Bu güçlü silahtan atılacak bir mermi, yüzlerce saldırganı öldürebilir ya
da bir gemiyi batırabilirdi. Düşman karşılarına aynı büyüklükteki
silahlarla çıksa bile onları daha kullanamadan etkisiz hale
getirilebilirdi.
Ancak Urban reddedildi. Danışmanlar denenmemiş silahlara para
harcamaktansa o parayla biraz daha kiralık asker tutulabileceğine karar
verdi. Herhalde Bizans, Urban'ın bir silah tüccarı olduğunu ve bir
dahaki durağının Boğazın öte yakası olacağını düşünememişti. II. Mehmet
teklifi hemen kabul etti ve Urban'la bu silahları hazırlaması için
anlaştı.
Bir yıl sonra Mehmet'in ordusu şehri kuşattı. Kuşatmanın kaderini
Urban'ın dev topları belirledi. Silahlar Bizanslıların Rum Ateşlerinin
menzili dışına yerleştirildi. Ayrıca bu silahların yapılması için
harcanabilecek parayla tutulan askerlerin oklarından da uzaktı.
Surlar yıkıldı, Türkler içeri girdi ve XI. Konstantin öldürüldü.
Urban'ın silahlarını reddeden danışmanların da Konstantin ile birlikte
öldüğünü düşünmek isteyebilirsiniz ancak bu tür bir adalet nadiren
gerçekleşir.
Urban'ın silahları Türklere satma fikri uzun vadede yanlış bir karar
olabilirdi. İstanbul artık Türklerin önünde bir engel değildi, dahası
Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olmuştu. Bu da tüm Güneydoğu
Avrupa'nın savaş alanı haline gelmesi demekti. Dahası Türkler Viyana'ya
kadar uzanacak ve Urban'ın kendi ülkesi bir savaş alanına dönecekti.
Malını satıp para kazanma tutkusu Macaristan'ın bugün bile korkulu
rüyası olan, beş yüz yıllık bir çatışmaya neden olmuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder